ÇOCUĞUN DUYGUSAL ZEKASINI NASIL
GÜÇLENDİRİRSİNİZ ?
EĞİTİM PEDİA sitesinin
konuya ait bilimsel makalesini okuduğumda olumlu eleştiri bazında, GÖRÜŞLERİM !
'İYİLEŞMEK İSTİYORUM'
İnsanlar duygularıyla hareket ettiklerinde
normal zamanlarda yapmayacakları şeyleri yapar ya da söylemeyecekleri şeyleri
söylerler. Çocuksanız, bunu hep yaparsınız. (KATILMIYORUM. İnsanlar her zaman duyguları ile hareket ederler bu sadece
çocuklara özel bir durum değildir. Çocuklar
ve büyükler arasında farklı olan yaşantı çokluğu, yani tecrübedir. Duygular,
yaşantı boyunca daha tanıdık ve çabuk fark edilir duruma gelir ki, biz de buna
bilincin yükselmesi diyebiliriz. Çocukluktaki duygular daha bütünsel daha iç
içe geçmiştir. Ayrıntılar ve özel uzantılar yaşantı yoluyla gelişir.)
Duygusal öz düzenleme
(bence duygusal öz düzenleme değil, öz
duygusal düzenleme, olmalıdır. Neden olarak duyguların, çeşitliliği ve
gelişmişliği insana göre farklılık gösterir, yani her insan her duygu tanıma
fırsatı bulmamış olabilir!), kişinin duygularını hissetme (duygu ve hissetme aynı şeydir, burada duyguları fark
edebilme veya adlandırabilme, ifade edebilmekten söz edilebilir.) etme şeklini idare edebilme
becerisidir.(Durum, duygunun düzenlenmesinde
yada dışa vurum şeklinde düğümlenir. Kişi karakteri ve yeterliliği ölçüsünde duygularını
kendi içinde adlandırarak ve daha sonra toplumun kabul ettiği normlar ışığında
bir ifade şekli bulacaktır. Yani tam bir problem çözümü ile karşı karşıya olan
kişi bu probleme ne kadar etkili çözüm getirir ise duygularını o
kadar iyi yönetebilen veya düzenleyebilen kişi olacaktır.) Çocuklar duygusal öz düzenleme
becerilerini zaman içinde geliştirirler. (Zaman
içinde ve çevrelerinde ki, kişilerin öz duygusal düzenlemelerinin etkisi
altında, duygusal öğrenme de çevreden bağımsız asla gelişemez. Çocuğu
ebeveynlerinin bulunmadığı yalnız bir ortamda büyümeye bıraktığımızda,
duygularının gelişmesinden söz edebilir miyiz!) Dört yaşındaki pek çok çocuk dış dünyadan gelen rahatsız
edici uyaranları etkisiz kılacak stratejiler kullanmaya başlar. (KATILMIYORUM. Dış dünyadan rahatsız edici bir uyarı gelmez
bu korkunç hata! Dış dünyadan
gelen uyarıcı sizin yaşam şartlarınıza uygun değildir ama bir başka canlı için yaşam
kaynağı olabilir! Gelen uyarıcı kişiyi yada varlığı etkileyecek durumda ise
veya varlık tehlikesi doğuracak şiddete
geldiğinde tepki duyulur. Bu tepkilerin bazıları öğrenilmiş, bazıları da
refleks tepkileridir. Refleksler, sosyokültürel ortamlardan bağımsız ve
evrenseldir, dünyanın her yerinde korkan çocuk gözlerini kırpıştırır. İlk defa şiddetli
bir uyaran ile karşılaşan organizma, ilk önce istenmeyen cevap verse de
organizma tarafından anlaşılıp ve
kodları çözülünce bu yönetilebilir hale gelme olasılığındadır! Yani çocuklar korktuğunda
gözlerini kapatır bu bütün dünya da böyledir. Bu tepkisel davranışlara daha çok
duygu öncüleri demek daha doğru olabilir.), çok yüksek bir ses duyduğunda kulaklarını tıkar. (Bu tepkilerin duygusal zekaya örnek verilmemesi gerektiğini
düşünüyorum. Yüksek ses karşısında kim kulaklarını kapatmamak ister!)
Çocuklar on yaşından
sonra duygusal öz düzenleme için daha karmaşık stratejiler kullanmaya
başlarlar. Bu stratejiler iki basit kategoriye indirgenebilir: Problemi çözmeye
yönelik olanlar ve duyguya göz yummaya yönelik olanlar.
Çocuk bir problemle
başa çıkma şeklini değiştirebiliyorsa (Problemle
başa çıkma şeklini değil, çözümleri değiştirebilir, başka bir çözüm
yolu dener.), problem
odaklı başa çıkma; problemin çözülemez olduğuna karar verirse bu kez,
sıkıntısını kontrol altına alıp tahammül edebilmek için, duygu odaklı başa
çıkma söz konusudur. (Çözülmeyen problem
organizmayı sürekli rahatsız eder. Bastırma yöntemi ile suskunlaşan kişi, başka
uyarıcılara beklenmeyen tepkiler vererek rahatsızlığını mutlaka dile getirir.
Burada sadece çözüme giden yolu uzatarak ertelemeden söz edebiliriz ki, her
kişide ertelemeye katlanma süreci konsantrasyonu farklıdır.)
Duygusal zekâ
Bu stratejilerin
hepsi duygusal zekânın bir parçasıdır. Duygusal zekâ, farkındalık, anlayış (KAVRAYIŞ, durumu kavrama, bilgiyi kavrama, karşısındakinin karakterini
kavarama, problemi kavarama vb gibi.) ve insanın duygularını ifade edip yönetilmesi demektir.
Dünyada çocukların
akademik başarıları üzerine yoğunlaşılırken duygusal öz düzenlemenin üzerinde
fazla durulmuyor. Çocukların ilerideki başarıları üzerinde duygusal zekânın
IQ’dan iki kat etkili olduğunu gösteren araştırmalar düşünüldüğünde bunun
yanlış bir strateji olduğu ortaya çıkıyor. (Burada
kesinlikle şahsi bir öngörümü yazmak istiyorum. IQ diye bir zeka çeşidi yoktur!
Sadece Öğrenme Basamakları vardır ve öğrendiklerimizin hepsi duygularımızın
gelişmesine, çeşitlenmesine zemin hazırlar. Bu durumu zeka testlerinin
başarısızlığının kayıtlara geçmesi ve bu konudaki okumalarımdan, bu yana
düşünüyorum. En son duygusal zekayı okuyup içimde yoğurmaya başladığımda deklare edilen
bu iki zeka çeşidini, eğitimim ile güncellemeye yerleştirmeye çalışıyorum. Kendimde
fark ettiğim kadarıyla, her hangi bir problemim ile ilgili konu hakkında, ne kadar bilgili isem o kadar çeşitli çözüm düşünüyor ve daha
güvenle hareket ediyorum! O halde IQ aslında EQ'yu besleyen ve tek başına
bilmek dışında bir etkisi olan bir zeka çeşididir ve bence IQ yoktur! Bilgi eriştiği
basamaklar vardır.)
Özellikle, duygusal
zekânın bir parçası olan öz denetimin çocukların ilerideki başarıları üzerinde
önemli bir etkisi bulunuyor. Tepkilerini kontrol edebilen ve dikkat
dağınıklığından (Dikkat dağınıklığının çok başka sebepleri
olduğunu düşünüyorum ve katılmıyorum. Bu problem durumunun nedenlerini ayrıca
incelemek gereklidir. Çünkü nedenleri doğru ortaya konulmayan problemden, doğru
sonuçlar elde etmek ne denli mümkün olabilir ki! Bunun yanında dikkat
dağınıklığı teşhisi alan ve aslında tutarsız ebeveyn davranışlarının sonucu
şaşkın çocuk nerede ne zaman ne yapacağına karar vermekte büyük sıkıntılar
çeker ve hareketlerini hızlandırarak davranış izlerini silmeye çalışıyor
olabilir! Teşhisin acele iyice kontrol edilmeden konulması problemin doğru
anlaşılmamasına sebep oluyor, ve zavallı çocuklar kusurlu sayılıp özel
gereksinimli öğrenciler haline
gelebiliyor. Burada yalnızca anne baba değil çocuk ev ve toplum arasındaki
tutarsızlıklara tabii kalabiliyor. Ne yazık ki toplum olarak anlaşılmış açık
seçik siyasi değerleri sabitleyebilmiş bir norm yakalayabilmiş değiliz
iktidarlara göre değişen değer yargılarımız var.) kaçınabilen çocuklar daha toplum yanlısı davranışlar
geliştirip hedeflerine ulaşabiliyor. Öz denetim konusunda
okul çocukları üzerinde yapılan bu çocuklarının otuzlu yaşlarını da kapsayan
bir araştırma, öz denetimin, IQ, sosyo ekonomik statü ve aile çevresine göre,
başarıyı daha fazla etkilediğini ortaya koydu. Daha yüksek öz denetime sahip
çocuklar aynı ileride daha sağlıklı ve daha zengindiler, sabıka kayıtları ya da
alkol problemleri çok daha azdı. ( Bu
araştırmanın kontrol ettiği, anlamlı bir bağ bulmaya çalıştığı öz denetimin
sosyokültür ile olan bağı bence son derece yanlış bir problem ile yola çıkılmış
ya da bir hatalı durum var anlayabilmiş değilim! Özdenetimi yüksek çocukların
iler ki hayatlarında başarı oranı yüksek, desek peki o zaman dahileri,
sanatçıları, hapishanelerde yazılan kitapları, eserleri, hangi kategoriye
almalıyız? Onlar kendilerini denetleyip bastırsalardı, erteleselerdi,
hapishaneye düşmezlerdi, dolaylı olarak da çareyi de sanatta aramazlardı. Hiç
düşündünüz mü, Nazım Hikmet eğer hapiste olamasaydı O muhteşem şiirlerin
hepsini yazabilir miydi ? Ya da Yılmaz Güney! Bir eleştirmenin ona 'hapisten
çıkınca Yılmaz Güney'in dehası tükeniyor' dediğini okudum. Bu durumları da
hesaba katmak gerektiğini düşünüyorum. Aslına bakış açımızda bir sorun var ve
hereksi ille de normatif bireyler yapmak istiyoruz, fabrikadan çıkmış gibi
çeşitli beden ve renk ve detayda!)
Duygular bir amaca hizmet eder
Duygusal zekâ her şeyden
önce duyguları anlamak ve farkına varmaktır. Duygularımızı kontrol ve ifade
edebilmemiz için önce anlayıp kabul etmemiz gerekir. Duygular rahatsızlık
kaynağı değildir, insanın gelişiminde bir amaca hizmet ederler. Ayrık duygular
kuramı, ilkel duygularımızın zaman içinde farklı amaçlara hizmet edecek ve
davranışlarımızı belirleyecek şekilde geliştiğini ortaya koyuyor.
Üzüntü, zihinsel ve
motor etkinliklerimizin yavaşlamasını sağlar. Bu da bizim duygusal
keyifsizliğimizin sebebini anlayıp, sebeplerine daha yakından bakmamıza izin
verir.
Bunun tam tersine,
öfke bizi hızlandırır, uzuvlarımıza daha fazla kan akışı sağlayarak yoğun bir
enerji açığa çıkmasına neden olur. Başlarda bu insanın bir dövüşe hazır olması
için önemliyken modern zamanlarda bu gergin enerji başka tür bir mücadelede işe
yarıyor. Haklarımız ihlal edildiğinde ya da olası tehlikelere karşı kendimizi
korumamız gerektiğinde öfkeleniyoruz.
Duygularımıza saygı
duymamız ve üzerlerinde düşünmemiz gerekiyor. Bu, çocuklarımızın yoğun ve yoğun
görünmeyen duyguları için de geçerli. Kızım daha öne yapabildiği bir şeyi artık
yapamadığında, örneğin araç koltuğunun kemerini bağlayamadığında yoğun bir öfke
duyuyor örneğin.
Amerikan Pediatri
Akademisi ebeveynlerin televizyon, tablet gibi cihazları çocuklarının olumsuz
duygularını yatıştıracak bir araç olarak kullanmamalarını öneriyor. Çocukları
yatıştırmak için bu araçların kullanılması onların kendi duygularını
düzenleyebilme becerilerine ket vuruyor.
Temel olarak,
çocukların öz denetimlerini ve duygusal zekâlarını geliştirebilmeleri için bu
duyguları yaşayıp onlara tahammül etmeyi öğrenmeleri gerekiyor.
Başlık çok güzeldi ve beni çok etkilemişti,
oysa bu başlık ile ayrılmış bölüm ile metnin ilgisini kurmak çok zor! Eksik bir
şeyler olduğunu hissediyorum ! Karşıma çıkan bu problemi dilim döndüğü bilgim
yettiğince tamamlamaya çalışacağım. Başlık ' Duygular bir amaca hizmet
eder ' evet yüzde yüz katılıyorum, örneğin bu bilimsel makaleye ayrıntılı
eleştiri getirmek, bir alt yapı bilgisini, bir bilimsel görüşü, bir tecrübeyi
ve donanım dediğimiz, çok faktörlü düşünme eylemini beraberinde getiriyor ve
uyarıcı makale karşısında bir öğretmen olarak okuma, anlama, kavrama ve cevap
verme eylemini 'DUYGULARIM' yoluyla yapıyorum. Nedir bu duygu en başta gelişen,
değişen, dönüşen bilginin hızla yayıldığı ortamda, mesleğimin gerektirdiği
entelektüelliği yakalama, yeni bilgiler öğrenme, karşıma çıkan ve çıkabilecek
sorunlara daha etkili çözümler bulma, kısaca 'daha iyi daha doğruya ulaşma
çabası' dünya daha güzel bir yer olmalı görüşündeyim ve biz insanlar, bu dünya
da güzel şeyler yapmalıyız! Çocuklarımız daha mutlu, daha müreffeh, daha sevgi
ve saygıyla yaşamalı! İşte AMAÇ peki ben hangi duygular ile doluyum.
Bakalım, duygumu doğru tespit edebilecek
miyim!
'İYİLEŞMEK İSTİYORUM İYİLEŞMEK ' ve bunu okuyarak, yazarak dünyayı ve
içinde bulunduğum şartları kavrayıp, değerlendirerek sevgi ve saygıyla yapmaya
çalışıyorum. Daha iyi olmak, daha bilgili, daha güzel! En, en güzel !
Şair
diyor ki;
''iki ayak üzerinde durduğumuzdan beri,
iyi de biz, kötü de biz.''
Taşı yontup araç yapanda biz, onunla cana
kıyan da! Atomu parçalayıp, enerji üreten de biz, bomba atan da!
Peki AMAÇLAR aynı mı evet aynı. İnsanoğlu
eksiği nerede ? ne şekil de algılıyorsa onu elde etmeye çalışıyor. Amaç hep bir adım daha öne gitmek bir daha
fazlasını elde etmek. Düğüm burada bu amaçları nereye kadar
sürdürebiliriz? Amacımız kendi sonumuzu
hazırlar mı!
Çocuğunuzun duygusal zekâsını artırmak
Duygusal zekânın
çocukların ilerideki hayatları üzerinde çok etkili olduğu ortaya çıktıkça
araştırmacılar, çocukları yetiştiren kimselerin bu zekânın geliştirilmesi için
neler yapabileceği üzerinde durmaya başladılar. John Gottman, duygusal zekânın
nasıl geliştiğini anlamaya çalışırken ebeveynlerin çocuklarının duygularına
verdikleri tepkileri gözlemledi. Bunun sonucunda ebeveynlerin çocuklarının
duygularına dört şekilde tepki verdiğini buldu:
Ciddiye almayan ebeveynler, çocuklarının duygularının önemsiz olduğunu düşünüyor,
çoğu zaman dikkatlerini dağıtma yoluyla onların duygularını ortadan kaldırmaya
çalışıyor.
Onaylamayan ebeveynler, olumsuz
duyguları genellikle cezalandırma yoluyla ortadan kaldırılması gereken bir şey
olarak görüyorlar.
Oluruna bırakan ebeveynler, çocuklarının bütün duygularını kabul ediyorlar ama Sessiz ve yargılayıcı bir tavrı burada görmek mümkün bilinçaltına
yerleşecek türden bir ret ediştir aslında oluruna bırakmak, önemsememek, değer
vermemek.) çocuklarının
problemleri çözmesine yardımcı olmuyor ya da belli davranışlarına sınır
getirmiyorlar. (Pusuda bekleyen aile en
küçük yanlış davranışta çocuğu ilk yargılayacak mahkeme ancak problemin ortaya
çıkmamasına olanak verecek yönlendirme kural, öğüt sınır belirleme yapılmıyor
ki bu çocuklar için en zor durumdur.)
Duygu koçu ebeveynler, olumsuz
duyguların ('OLUMSUZ DUYGULAR' diye bir şey olamaz! Bu ciddi büyük bir hata, ne yazık ki, en
yetkili hocalardan, radyo ve televizyondan dahi duyuyorum bu yöndeki duygu
nitelemesini ve son derece yanlış buluyorum. Bazı duygular olumsuz duygular
olarak niteleniyor. DUYGU'nun asla 'OLUMLUSU' 'OLUMSUZU' olamaz kimse kimseyi
duyguları konusunda yargılayamaz eleştiremez SORUN DUYGUYU BELİRTEN
DAVRANIŞLARIN olumlu yada olumsuz olması ve içinde yaşanılan toplumca hatalı karşılanmasıdır
ki, bu da değişkendir, toplumdan topluma kişiden kişiye vs değişebilir. Bunun
yanında evrensel olarak doğru olan ve doğru olmayan davranışlar da vardır.
Örneğin dünyanın hiç bir yerinde bir insanın diğer bir insanı öldürmesi doğru
karşılanmaz. İçimizdeki kin, nefret, haksızlık vs duyguları doğru
yönetemediğimiz de yeltenilecek bir davranıştır. Burada yanlış olan kıskançlık
ve ya haksızlığa uğradığını düşünme duygusu değil, bu eksiği, bu baskıyı
ortadan kaldırmak için gösterilen davranışın normalitesidir.) değerini biliyorlar, çocukların bu
duygularını ifade etmelerini sabırla karşılıyor ve duygusal deneyimleri
çocuklarıyla bağlarını güçlendirmek için bir fırsat olarak görüyorlar.
Gottman’ın
araştırması ebeveynleri duygu koçu olan çocukların fiziksel olarak daha
sağlıklı olduklarını(Bu konuda yine 'hemen her konuyu ATATÜRK'e
bağlıyorsun' diyen oğluma gönderme yaparak, ATATÜRK'ümüzün 'Sağlam kafa
sağlam vücutta bulunur!' özdeyişini vurgulayalım.
|
'NEŞE' DUYGUNUN İYİ YÖNETİLDİĞİNİN GÖSTERGESİ |
Bu günlerde beslenme
problemlerinin ve şehir hayatının konservatif etkisinin, ruh ve beden
sağlığımıza olan olumsuz etkileri, hakkında araştırma sonuçlarına dayanan yüzlerce
bilgi akışı görüyoruz ve okuyoruz. Bunların doğal olarak, yaşamsal duygularımıza
etkisi olacaktır, ancak bu veriyi acaba sorunlarımızın çözümünde bir etken
olarak, problemin ortaya konmasında kullanıyor muyuz? Bence hiç kullanmıyor ve
problem çözümüne daha ilk etaptan yenik veya yanlış başlıyoruz. Doğadan ve
sağlıklı yaşam alanından uzak kalan çocuklarımızın, sağlıklı yaşamsal duygular,
geliştirmesini beklemek büyük bir haksızlık olacaktır, görüşündeyim.
Etrafımızda gördüğümüz gençleri, bu gözle değerlendirir isek ya çok zayıf
kaslarının gereken kadar güçlü olamadığını ya da genç yaşlarına rağmen yağlı ve
sarkık olduklarını, gözlemek mümkün. Bununla birlikte spor yapan gençlerin ise
neşelerinin yerinde olduğunu söyleyebiliriz.), okulda daha iyi notlar aldıklarını ve arkadaşlarıyla daha
iyi geçindiklerini ortaya koyuyor. Duygu koçu ebeveynler çocuklarına duyguları
konusunda yardımcı olurken beş temel ilkeyi izliyorlar. (Ebeveynler, hangi duruma göre kendilerini eğitecekler, merak ediyorum. Her
teze göre eğitim yaptıkları zaman ömürlerini çocuklar için yaşayan ebeveynler,
ne kadar mutlu olacak ve daha sonra kendi mutsuzlukları üzerine çocukları için
duygularını sabır ile özveri ile bastıracaklar. Düşüncem; Ebeveynlerin kendi
duygularını iyi yönetmeye çalışması, çocuk için özel bir davranış
geliştirmek yamalık gibi sonuç vermeyen doğal olmayan ve en önemlisi sürdürülmesi
zor ve zorlayıcı bir işlem olacaktır. Yaşamını iyi organize etmiş bir ebeveyn
için, çocuğuna duygu yönetimi öğretmesine gerek olduğu söylenemez!
|
ÖNEMSEYİŞ |
O zaten
karşısındaki herhangi kişiyi, anlamak, sevmek, önemsemek üzere geliştirmiş ise
çocuk otomatik olarak rol model etkisi ile ebeveyni örnekleyecektir.)
Bazen bu çok fazla zaman gerektirebilir. Gottman araştırmasında, duygu
koçu ebeveynlerin zamanlarının sadece %20-25’inde bu beş ilkeyi izlediğini
ortaya koyarak, her zaman bu süreci takip edemeyecek ebeveynlerin suçluluk
duymasına gerek olmadığını belirtiyor.
(Bu
bölümden sonrasına bir tek şey ilave edeceğim kendi duygularının farkında
olamayan kavrayamayan ebeveyn, çocuğunun duygularını nasıl fark edecek ?
Gerçekten bazen 'bilim, sadece bilim sanayiine hizmet etsin' diye
yapıldığını düşünüyorum!)
İşte duygu koçu
ebeveynlerin izlediği beş adım:
1.
Adım: Çocuğunuzun duygularının farkına varın.
Kendi duygularıyla
ilgili farkındalık sahibi olan duygu koçu ebeveynler, çocuklarının duyguları
konusunda da hassaslar. Çocuklarının, duygularını daha güçlü ifade etmesi
gerekmiyor.
2.
Adım: Duyguları çocuklarınızla bağ kurmak ve onlara bir şey öğretmek için bir
fırsat olarak görün.
Çocukların duyguları
rahatsızlık kaynağı ya da bir zorluk değildir. Bu duygular çocuğunuzla bir bağ
kurabilmeniz için fırsattır, onları zorlu duygularla başa çıkmaları için
yönlendirin.
3.
Adım: Dinleyip tasdik edin.
Çocuğunuz duygularını
ifade ederken bütün dikkatinizle dinleyin. Dinlediklerinizi tekrar anlatın,
böylece çocuğunuza onun yaşadıklarını anladığınızı gösterin.
4.
Adım: Duygularını isimlendirin.
Çocuğunuzu iyice
dinledikten sonra onun duygularıyla ilgili bir farkındalık ve sözcük dağarcığı
geliştirmesini sağlayın.
5.
Adım: Sınır koyarak çocuğunuzun problem çözmesine yardım edin.
Bütün duygular kabul
edilebilirdir ama bütün davranışlar kabul edilebilir değildir.
Çocuğunuzun problem
çözme becerilerini geliştirerek kendi duygularıyla başa çıkmasına yardım edin.
Uygun davranışsal ifadeler konusunda sınır getirin. Bu çocuğunuzun hedef
belirlemesini ve bu hedeflere ulaşmak için çözümler üretmesini de kapsar.
Bu adımlar duygusal
koçluğun bazen çabucak sonuca ulaşmasını sağlarken bazen de çok zaman olur.
Burada en önemli şey sabretmektir. Eğer problem çok büyükse bu beş adımın bir
seferde alınması gerekmiyor.
Çocuğunuzu
güçlendirdiğiniz kadar kendinizi de güçlendirin.
( Bundan daha önce bir aşama olmalı! Bu davranışları
ancak duygusal zekası güçlü ebeveyn gösterebilir, o halde aslında kendimizi
güçlendirmek en anlamlı en sürdürülebilir ve en kolay yoldur!)
Duygularınız
yoğunlaşmaya başladığında kendinizi de çocuğunuzu beslediğiniz gibi besleyin.
Tüm duygular bir amaca hizmet ettiği için öncelikle duygunuzu yaşamak için
kendinize izin verin. Eğer üzgünseniz biraz durup düşünmeniz gerekiyordur. Öfke
duyuyorsanız haklarınızı korumak istiyorsunuzdur.
Bu beş adımı takip
ederek kendi duygusal koçluğunuzu yapın. Kendi duygularınızı ve hedeflerinizi
anladıktan sonra çocuğunuzun duygusal koçluğuna başlayabilirsiniz.
Eğitim
Pedia takip etmeye özen gösterdiğim bir site,,,
Selam ve sevgiler sunar iyi çalışmalar dilerim.